20.09.2010

Akdamar Adası'nda Tarihi Gün { Van Haberleri I }

“…………………………..

ay dolanır geceye, kıpkızıl kan gibi
bulut geçer üstümden, örter beni tül gibi
sevdanın çölündeyim, ıssızlığın gölünde
yolumda ışığım ol; ah tamara...

dokunamam ki tenine, yasaksın bana
sana giden dikenli yollar, tuzaksın bana
aşımsın ekmeğimsin, sevapsın bu canıma
yolumda ışığım ol; ah tamara...” Yücel Arzen


Van’daki Akdamar Kilisesi’nin efsanevi Ermeni Güzeli, Tamara’nın sevgilisinin umutsuz çığlıklarını anlatır yukarıdaki güzel şarkı. Her gece sevgilisine kavuşmak için heyecanla adaya yüzer bir anlık da olsa o güzelim yüzünü görebilmek için, ta ki Tamara’nın babası, Keşiş’in bir gece Tamara’nın yaktığı ateşi söndürene kadar.. Son sözleridir suda aşkı için boğulan gencin: Ah Tamara!



95 yıl izin verilmez Ermenilerin çok kutsal saydığı bu adada ve kilisede ayin yapılmasına. Bugün binlerce Ermeninin hayallerinin gerçekleştiği, belki de annelerinin, anneannelerinin bu hayale ulaşamadan bu dünyadan göçüp gitmesinin de acısıyla daha duygulu, daha hassas bir gün yaşandı Van’ın turkuaz sularının keyifli bir tekne yolculuğu sonunda sizi götüren Akdamar Adasında. Ben de öğretmenlikte ilk görev yerim olan memleketimin güzel diyarı Van’da bu tarihi güne şahitlik etme fırsatını buldum.

Akdamar Adası’na Van’a 45 km uzaklıkta olan yemyeşil Gevaş ilçesinden sık sık kalkan teknelerle ulaşılıyor.



Teknenin kalkmasıyla manzara sizi tüm görkemiyle büyülüyor ve sürekli kendinize “Burası gerçekten Doğu’da bir yer mi?” diye soruyorsunuz. Yaklaşık 20 dakikalık keyifli bir yolculuktan sonra Akdamar Kilisesi’nin en tepede heybetli duruşuyla şaşkınlığımız ve beğenimiz daha da artıyor. Elbette daha sonraki şaşkınlıklarımızın başlangıcı oluyor bu.


Yukarıya tırmandıkça manzara bizi daha da büyülemeye başlıyor. Kiliseye ulaştığımızda binlerce Ermeni yapılacak ayin töreni için heyecanla bekliyordu. Daha sonra Ermeni Patriği vekili Aram Ateşyan’ın ruhani gelişiyle tüm Ermenilerde hareketlilik başladı. Dinin binlerce insanı birleştirmesinde ne kadar büyük ve etkili bir olgu olduğunu bir kez daha anladım herkesin bir adım yanına yaklaşabilmek için verdiği çabayı görünce..



Yapılan ayin süresince tüm Ermeniler mum yakarak ve ellerini semaya kaldırarak hep bir ağızdan dua ettiler. Etkilenmemek mümkün değildi böyle bir ortamdan. Orda toplanan herkes ayin sonunda dünyanın dört yönüne dönerek barış duası yaptı.



Önemli bir tarihi olaya tanıklık etmenin ve böyle etkileyici mistik havayı solumanın verdiği keyifle adadan ayrıldık ardımızda binlerce Ermeni’nin sevinçlerini duyumsayarak..

euphoric








Pin It!

18.09.2010

Dokunma sinir uçlarıma...



Önceleri sesi kuş sesi sandım.Kuş cinslerini araştıracaktım nerdeyse ki bir de baktım basbayağı daktilo sesi....

Bir haftadır,sol kulağımda daktilo sesi...

tik tik takkırtat.tak tak takır takır tik tik takırt.
tik tik takkırtat.tak tak takır takır tik tik takırt.
tik tik takkırtat.tak tak takır takır tik tik takırt.

Bankacı olup bu sesden mahrum kalmam elbette imkansızdı.Evet,daktilolar eski devirde kaldı,kullanılmıyor ama bizim katta var 2 tane,zaman zaman kullanıyoruz mektup yazmak için :)
Yani bankacı olduğum için mi duyuyorum bu sesi ben şimdi.

Atm'lerin 7/24 sloganı gibi sol kulağımdaki çınlama 7/24 sürüyor. Bu yaşıma dek böyle sinir eden ,çıldırtan çınlamayı ilk kez yaşıyorum. Bir kere inek sesi duyduğumu, bir kere de çocuk ağlama sesi duyduğumu anlatmışım...

Ya bi sus diyorum,yaz yaz bitiremedin ne yazıyorsan.

Kulağımdaki insan şeysi daktilodan vazgeçemeyen biri.. Eyvahh,bu daktilonun sahibi bir yazar mı yoksa.

Eğer romana yeni başladıysa vay halime vay...

"Düşünce gücüyle Tedavi" kitabının yazarı Louise L.Hay der ki;

Kulak Çınlamasının sebebi; Dinlemek istememek. İç dünyanın sesine kulak tıkamak. İnatçılık.

Tedavi cümlesi; İç dünyamın sesine sevgiyle kulak veriyorum. İçinde sevgi olmayan her şeyden kendimi arındırıyorum. Kulak(lar) Duyma kapasitesini simgeler. Sevgiyle dinliyorum.
Pin It!

17.09.2010

Uçak Katpostalları...




Annemle babam,Almanya'dan kart yollardı sürekli.Okumayı yeni öğrenmeye başladığım halimle,onların yazılarına dokunmak,okumak beni çok sevindirirdi.

Bazı gereksiz meraklarımdan biriydi,bu şahane uçak fotoğrafları nasıl çekiliyordu.Uçağın camı fotoğrafa yansımamış,e adam başını çıkarıp nasıl çeksin derdim hep.Uçaklar nasıl çarpışmıyordu bir fotoğraf için diye zihnimin sorular hanesine küreklerdim yığınla.

Bugün,bilgi küpü dostum Wise'den öğrendiğime göre hava fotoğrafçılığı diye ayrı bir alan varmış.Makinanın shutter speed { deklanşör kapanış hızı } ayarları sayesinde etkili fotoğrafların yakalandığını söyledi.

Tabii 30-40 yıl önce de,makinalarda bu özelliklerin bile var olması beni şaşırttı.Analog fotoğraf makinalarını bas-çek modunda sanırdım ben.Çoğu özellikleri ile analog makinaların dijitallerden daha önde olduğunu söyledi.Gerçi şimdilerde dudak uçuklatan fotoğraflar için neye gerek olduğunu da söyledi wise;

"Tabii günümüzde daha kolay bir yöntemi var: Uçağı yerde çekersin, sonra bunu kadrajlayıp bir gökyüzü resminin üzerine photoshop'ta yapıştırdın mı, kaliteli cihaza mihaza gerek de kalmaz! :))"






İşin şaka kısmı bir yana, uçaklar kavuşmayı simgeliyor.İçindekiler bir şekilde ya sevdiğine,ya işine ya da topraklarına gidiyor.

Bu akşam,kocaman yaz tatilini güneyde geçiren yakışıklı oğlumla kavuşma zamanımız.Tek başına uçacağı 2. uçuş bu.

İyi uçuşlar oğlum,hosteslere çapkınlık yapmadan uslu uslu gel tamam mı :)
Pin It!

14.09.2010

Kokusu güzel toprağımın,özleyişim ondan...



Evime geri döndüm...

İşime,dostlarıma...

Ardımda bıraktığım güzellikleri geride bırakmış olmanın sersemliği var üzerimde hala.
Ruhum mu orda,bedenim mi çözemiyorum...




En zoru,her seferinde düzene alışmak.

Bir arkadaşım bir keresinde demişti ki, "yüzün kireç gibi bembeyaz oluyor döndüğünde,oysa mutlu olmalısın cebinde biriktirdiklerinden ötürü"...Yıllardır gurbetteyim,dönüşün ilk 10 günü hep zor olmuştur benim için.



Huzur,sükunet,mutluluk,aile,aile,aile...

Ahh Muğla ve İstanbul yanyana olsaydı n'olurdu sanki.

Püfff...
Pin It!

2.09.2010

Hayat tarzları...



Sürdülen hayat tarzları ile ilgili herşey,senin de benim de ilgimi çekiyor.Odun parçası,duman kokusu,horoz sesi,toprağın ıslaklığı ile yaşaman,seni hayata bağlıyor.Hani sen dedin ya, şu esen rüzgarın kokuları bile baş döndürmeye yeter diye,bazen rüzgara kayısı kokusu, bazen tütün kokusu bazen de tüm çiçeklerin kokusu karışıyor dedin. Hepsini farkediyorsun,hepsi güzel geliyor ya sana bazen merak etmiyor değilim köy yaşamını...

Bir de köy yaşamında zaman yok diyorsun ya,ben bilemiyorum onu nasıl öyle tanımladığını.

Bilemiyorum çünkü,ben medeniyette yaşamayı,herşeye hemen erişmeyi,kalabalığı,modern mobilyaları,modern yaşam alanlarını seviyorum.Etrafımı saran cam yapılar,koloniler,en yeni teknolojik aletler beni hayata bağlıyor.Hani demiştim ya,avmlerde gezerken burnuma çeşitli parfüm kokuları,havaalanı koşturmasında duyduğum steril kokular,bazen de internetten sipariş ettiğim "24 güllü vazo"mdan gelen kokular...Belki sen de merak ediyorsundur bu yaşamı...

Zamana yetişemiyorum,24 saat yetmiyor diyorum ya,sen bilemiyorsun onu nasıl öyle tanımladığımı...



Geçenlerde sana, üstteki fotoğrafta ne görüyorsun dedim.Sen de ; "Üstünü kireç tutmuş bir çeşme" dedin...Oysa ben; çeşmeye yansıyan o cam duvarın ihtişamını görüyorum,bana modern hayatta olduğumu hisettiriyor...

İşte 2 farklı hayattayız, sen de ben de mutluyuz ya,annem ondan seviniyor zaten.Mutlu ve huzurlu hayatlara sahip oluşumuz annemi mutlu ediyor...

Nerden bilsin içimdeki çocuğu?
Nerden bilsin çift karakterli Delfina'sı olduğunu...
Pin It!
Related Posts with Thumbnails
01 09 10